10 Aralık 2008 Çarşamba

Turkiye'de Muzik Piyasasi, Kimlikler ve Catisma vol.3


Turk bir grup. Ismi Jetone. Kimse mi uyarmamis. Abi iyi guzel de ne bu hal ne bu muzik diye. Kesin Yuxexes isimli otoriter muzik mecmuasinda tanitimlari cikmistir daha once...
Not: Hakikaten tanitimlari o dergide cikmis. Tencere yuvarlanir...

15 Temmuz 2008 Salı

Gavur Yapiyor





































cool danke!
weiss nur nich so wirklich wie das geht, vielleicht kannst ja hiermit was anfangen


SCREAMOFESTIVAL
do. 17.juli abends im lokal, rosenthaler str.
71

Merkit (Screamo/Crustcore, Florida/USA)
www. flwebwizzard. com/merkit

Her Breath On Glass (Screamo/HC, Massachusetts/USA)
www. myspace. com/herbreathonglass

Lara Korona (screamo/alternativ/punk/ d.i.y.
Band aus Dresden)
www. myspace. com/larakoronaband

Johnny Futuro (Screamo/Emocore, Elsterwerda)
www. johnnyfuturo. net

The Saddest Landscape (Screamo/Emocore, Maryland/USA)
www. myspace. com/tslmusicwoah

14 Temmuz 2008 Pazartesi

A Perfect Kiss ve sonrasi















A Perfect Kiss

Kabul ediyorum, adi cok kotu. Ama icinde buyuk bir cevher sakli. Amerikali bir emo grubu. Hem de tam sevdigim tarz. Gercek aglak emo. Engine Down, Mineral, Owen, Benton Falls gruplarindan etkilenen bir grup kotu muzik yapamaz zaten. Guzel seyler dinlersen guzel muzik yaparsin, kural basit. A Perfect Kiss ise gercekten ovguyu fazlasiyla hakeden yuzde yuz "emo" etiketli gruplardan. Tabii ki cogu iyi grup gibi bu grup da dagildi. Oyle bir kanun var, bilmiyor musunuz yoksa? Sizlere myspace sayfalarini veriyorum. Eger birileri albumlerini upload ederse cok kral olur.

http://www.myspace.com/aperfectkiss















Age Sixteen


Screamo tarzini kim guzel yapar? Funeral Diner, Raein, Portraits of Past, La Quiete, Suis La Lune vs. Bu tarz gruplarin izinden giden baska bir dava arkadasi grup. Age Sixteen. A Perfect Kiss elemanlari da var kadroda. "Gercek screamo" dinlemeyi ozleyenlere ilac:

http://www.myspace.com/agesixteen















Surf Nazis on Ecstasy


Love Lost But Not Forgotten. Honeywell. Neil Perry. Dead Seraphim. Palatka. Tekme tokat. Yumruk. Kaos. Eski filmlerden alinmis repliklerle sarkiya girmeler. Sonra sarki baslayinca dinleyenin kafasina inen balyozlar. Oten gitarlar. Seyirciyle icice konserler. Hardcore'un ne oldugunu unutmayin. Zamaninizi sacma seyler dinleyerek harcamayin. Pata kute emo rulez. Unutuyordum. Bu da A Perfect Kiss cocuklarindan.

http://www.myspace.com/surfnazisonecstasy




Hayatimda gordugum en guzel konser afislerinden :

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Kucuk Bir Hatirlatma


büyük şirketlerin önderliğindeki festivaller , organizasyonlar ... "ihtişamlı" sahneler , ses düzenleri , ışık sistemleri ... konser seramonileri , ritüeller , alkışlar ... profesyoneller, müzisyenler , ekipmanlar , seyirciler ... hit şarkılar, nakaratlar , sözleşmeler , satış rakamları ... kapitalizmin eğlence sektörü ... sizi aşağılık müzisyen bozuntuları ... hepinizin canı cehenneme...

Turkiye'de Muzik Piyasasi, Kimlikler ve Catisma vol.2

5 Haziran 2008 Perşembe

Turkiye demisken...

Biraz da ice yonelik kisa bir durum degerlendirmesi yapalim. Turkiye'de yazili bir hardcore yayini olmadigindan internet sitelerini kisaca yorumlayacagiz.

Memleketin yegane diy-hardcore-punk sitesi Noizine neden boktan bir forum oldu? Buyrun cevabi linkte. En cok goruntulenen ve mesaj yazilan topik neymis, gorelim.
http://noizine.net/forum/viewtopic.php?f=5&t=45
Goruntulemek icin siteye uye olmaniz gerekir. Ama Van Gobbel'e giren herkes Noizine uyesi degil mi zaten?

Izmir'den bir hardcore punk cephesi kurulmus. Ve de sitesi acilmis. http://www.ihcp-c.com/forum/
Ychorus ve F91W'den sonra yeni bir atilim yapan Izmirliler'i oncelikle tebrik ediyorum. IHCP-C forumunu okudum, inceledim,Turkpunk yerine IHCP-C'de insanlarin toplanip mesajlasmasi hic kuskusuz bir artidir. Ama henuz bir atraksiyon goremedik cepheden. Icerik olarak pek "dolu" gelmedi. Simdilik.

"Bir altkultrun anasi nasil sikilir dersi-1"
www.turkpunk.com
www.emoturkey.com
www.turkemo.com

Turkiye'de Muzik Piyasasi, Kimlikler ve Catisma

Sizlere bir siteden aldigim Hande Yener roportajini sunuyorum.
Van Gobbel'de Hande Yener'in ne isi var?
Aciklayayim:
Bu arkadas eskinin dandik popcusu iken sonradan elektronik muzik yapip kendini yerli pop piyasasinin disinda , bir tavri olan , "farkli" biri olarak gostermeye basladi.
Asagida roportajda zaten ne dusunduklerini ogrenebiliriz.
Okumaya deger bir roportaj oldugu dusuncesindeyim.

Yeni albümünüzden, imajınızdan konuşacağız ama öncesinde bir şey sormak istiyorum; artık ödül törenlerine katılmamaya karar vermişsiniz, neden?

“Altın Kelebek”le ödül alma işine nokta koydum. Ödül tabii ki çok güzel bir şey. Ödül verilmesine karşı değilim. Ben organizasyonlardaki hatalara ve şaibelere karşıyım. Bunları bile bile ödül almak istemiyorum. Ödül veriyorlar, listeler hazırlanıyor, tam ödülün yapılacağı gün bu listelere yeni isimler ekleniyor. Her şey bir anda değişiyor. Hani bu iş anketlerle yapılıyordu, hani sizin inandırıcılığınız? Bu durum benim çok canımı acıtıyor.

Hangi ödül töreni canınızı acıttı?

Burada konu ben değilim… Ben bu sisteme, düzene karşıyım. Mesela bana “En iyi şarkıcı” ödülü verilirken, olmadık insanlara ya da bir hafta önce albüm çıkarmışlara “En iyi albüm” ödülü gidiyor. Bu olmaz. Bir hafta önce albüm çıkarana ödül veremezsin. Bu haksızlıktır… Ben “Romeo” ile çok güzel bir başarı yakaladım, bunun ödülünü ancak bir yıl sonra alabildim. Doğrusu budur. Fakat şimdi anlık ödüller veriliyor. O yüzden artık hiçbir ödül törenine gitmek istemiyorum. Yeter! Değer ile popülarite, hediye ile ödül karıştırılmasın. Üst üste iki ödül töreninde şaibe yaşanınca, bu işi bitirmeye karar verdim.

İsim verebilir misiniz, hangi organizasyonlar şaibeliydi?


Bir tanesi Boğaziçi Üniversitesi’nin düzenlediği, diğeri bir televizyon kanalının çok yakında yapacağı ödül töreni… Bu kanalın hazırladığı listeyi gördüm, şaşırdım. Ben hayatımda 15 günlük ya da bir aylık albümümle ödül almadım. Oysa her iki organizasyonun ödül listesinde de 15 günlük albümler var. Bunlar motive için olabilir ama o zaman da ödülün adı “teşvik” ya da “en iyi çıkış yapan” olmalı. “En iyi albüm” ya da “en iyi şarkı”, “en iyi şarkıcı” ödülü veremezsin. Ben bu iki ödül töreninde de ödül alıyorum. Fakat bana 10 gün önce gönderilen ödül listesi ile geceye bir gün kala gönderilen ödül listesi arasında farkı görünce delirdim. Son anda araya birileri sokuşturuluyor; bu olmaz! Yeni albüm çıkarana “en iyi” ödülü veremezsin, ayıp! O yüzden artık kimse bana ödül vermesin. Dediğim gibi almayacağım, gitmeyeceğim. İstemiyorum…

Araya hangi şarkıcı ya da albüm sıkıştırılmış ki bu kadar öfkelisiniz?


Hem Boğaziçi Üniversitesi’nin hem de TV kanalının hazırladığı ödül listesine bir bakın, anlarsınız. İsim zikretmem…

Peki, gelelim yeni albümünüz “Hipnoz”a…

Müziğe dair öğrendiğim birçok şeyi bu albüme yansıttım. Sözlerini yazdım, felsefesini oluşturdum. Dolayısıyla bu albüm benim iyileşme albümümdür. “Nasıl Delirdim?”den sonra artık beni tedavi edecek şeyin müzik olduğunu gördüm. Artık hayatta her şeye geniş bakıyorum. O yüzden kendi sınırlarımı çok zorlayarak yaşıyorum. Şarkıların sözlerini de bu bakış açısıyla yazdım. Dolayısıyla albümün genel konseptine “hayatta her an her şey olabilir”i taşıdım.

Peki niye “Hipnoz”?

“Her ne yaşıyorsan onu aşkla kurtar” demek istediğim için… Hayata aşkla bağlan… Bunu müziğime, sözlerime yansıttım. Çünkü müzik çok etkili bir ilaçtır. Toplum olarak bizim pozitif müzik yapan birilerine ihtiyacımız var. Hem ritmiyle, hem sözleriyle bu insanları çok rahatlatacak bir albüm. O yüzden adı “Hipnoz.” “Nasıl Delirdim”de agresiftim, şimdi daha dingin ve huzurluyum. Müziğim de öyle. Dolayısıyla Hipnoz’un çok depresif birisini açabileceğini düşünüyorum. “Hipnoz” şarkımda da her türlü kötülüğün, negatifliğin, karamsarlığın, olumsuzluğun üstesinde aşkla gelinebileceğini anlatıyorum. Bu albüm her anlamda kendimi görmeme neden oldu. Mesela şu an kendimi şarkıcı gibi hissediyorum. Meğer ben bugüne kadar sesimi çok doğru ve profesyonel kullanmamışım. Elektronik müziğin içine girince bunu gördüm, öğrendim. Çünkü elektronik müzik çok zor…

“Pinokyo” isimli şarkınız da ilginç…

Albümde 10 şarkı var, “Pinokya” da en iddialılarından biri… Bu şarkıyı seslendirirken, oturup ağladım. Çocukluk dönemim aklıma geldi, böyle bir şarkı yazabilmek beni duygulandırdı. “Pinokyo” şarkımda, yalanın insanı sadece o anlık idare ettiğini anlatıyorum. Gerçekçilikten söz ediyorum. Çünkü ben bundan, yani gerçekçilikten yanayım.

Peki Romeo’nuz için yani sevgiliniz Kadir Bey için bu albümde de şarkı var mı?

Var tabii. “Gece-Gündüz” isimli şarkı onun için yapıldı… Tam bir aşk şarkısı. Kadir de (Doğulu) bu şarkıyı çok seviyor. Burada diyorum ki; “Dere tepe düz gelirim ardından, seve seve yükselirim, yankılanır adın kulağımda gece-gündüz.”

Marjinal olduğunuza inanıyor musunuz?

Bir kere hayatımı asla dejenere yaşamam, öyle şeyler beni bozar. Bu anlamda ayakları yere sağlam basan biriyim. Benim kafam uçuktur. Eğlenceli şeyleri düşünmek ve yaşamak hoşuma gider. Bu marjinallik konusuna da artık nokta koymak istiyorum. Kendimi yeni yeni tanıtmaya başladığım için herkes benim şu an öyle bir değişime girdiğimi düşünüyor. Ben genç kızlığımdan beri böyleydim ama bunu yansıtamıyordum. İmkan yoktu… 17 yaşındayken saçlarım punk’tı ve yan tarafları kendim kazırdım. Pop müzik piyasasına girdim, bozuldum! Pop piyasasında şöyle bir durum vardı; “Yaptığını devam ettir!” Ettirdim ama çok acılar çektim. Millet bayılıyordu, eğleniyordu, ben mutlu olmuyordum. Tamam yakalanan başarıdan ve albümün içindeki iki şarkıdan mutluydum ama geri kalanından mutsuzdum. Çünkü o ben değildim. Şimdi kendim gibi olmaya başladım. Farklılık bu işte.

Oysa herkes bu değişimle birlikte biteceğinizi düşünüyordu?

Ben bitmeyeceğimi biliyordum. Benim dışımda herkes korktu. Ama korkmadan yaşamak çok zevkli. Bunu herkesin denemesini isterim. Tabii ki şanslıyım ama ben ideallerimin peşinden gittim. Oturup beklemedim…

Biraz da aşktan söz edelim mi?

Aşk, insanın hayatını yönlendiren bir şey. Biz aşktan çok şey bekliyoruz. “Bana söz vermiştin, niye olmadı, niye bitti?” diyoruz. Bitiren de biziz, başlatan da. Aşktan beklediğimiz ne? Benim aşktan beklentim sadece hayatımı yönlendirmesi.

Peki Kadir Bey sizi bu anlamda yönlendiriyor mu?


Hem de çok… Kadir’i tanımadan önce aşkla ilgili umudum kalmamıştı. Tabiata bağlamıştım kendimi. Hatta “Herhalde ben de hayvanlarla yaşlanacağım” diyordum. Meğer umut varmış. Yeniden yaşadığımı hissediyorum Kadir’le. Ruh eşini bulmak kolay bir şey değil. Ben bunu buldum ve kurcalamıyorum. İlişkimi taze yaşıyorum. Bizim ilişkimizde hiçbir dert, sıkıntı masaya yatırılmaz, hiçbir sorun uzatılmaz.

Ne zaman evleneceksiniz?

Artık bu eylülde evleneceğiz. Bu kez uzatmayacağız…

Peki şarkılardan devam edelim… “Buradayım” şarkınızın sözlerine baktım da fena halde bir taşlama durumu var…

“Bir nefret var kontrol yok, yürümek varken konuşan çok, bana bakma ben kimseye kızmıyorum, gülüyorum, bakıyorum, geçiyorum. Buradayım kışkırtıyorum seni, biliyorum delirtiyorum seni, biliyorum zehirliyorum seni, kanındayım dolaşıyorum senin…” Çok güzel bir şarkı oldu…

Kime bu sözler?


Etkim altında bıraktığım insanlara… İnsanlar bir şeyi beğendiği zaman, onu taklit ediyorlar ve sonra da “Bu benim” diyorlar. Böyle bir şey yok. Taklit hiçbir zaman gerçeğinin kalitesinde olmaz. Etrafta bir sürü Hande Yener var ama benim aynım değiller. Olsa, yine sözüm yok.

“Kim ne yapmış” diye alıp dinlediğiniz albümler var mı?


Hiç… Radyodan duyduğum an ya da klibini izlediğim zaman ne yapıldığını görüyorum. Güzel bir şey olsa hemen koşarak alırım. Yok! Benim şu ana kadar aldığım Türk albümü yok. Türkçe pop asla dinlemiyorum!

Severek dinlediğiniz hiç Türk şarkıcı yok mu?


Öyle ölüp biterek dinlediğim bir Türk albümü yok. Madonna’yı alıp dinliyorum. Öyle bir sound çıkmışken Türkçe popu dinleyemem ki. Kulağımı bozamam. Bizimkiler çok derin düşünmüyorlar. Hiç yurtdışına bakmıyorlar. Niye bakmıyorlar, anlamıyorum. En fazla baktıkları benim. Neden? Bakacakları yer müziğin kalbi. Ben de oraya gidiyorum zaten.

Nasıl gidiyorsunuz?

Tası tarağı toplayıp İngiltere’ye gidiyorum. Oradaki bir firmadan albüm teklifi var. Şu an görüşmeler devam ediyor. Oraya yerleşip, albüm hazırlayıp dünyaya açılacağım. Çünkü bana inanılmaz bir talep var. Bunu başaracağım.

Ayşe Hatun Önal’ı dinlemediniz, klibini izlemediniz mi? “Kalbe Ben” klibi çok beğenildi mesela…

Klibini izledim, ama bir açıklama yaparsam gündeme çok ağır düşer. O yüzden başkalarıyla ilgili yorum yapmayayım.

Ayşe’yi beğenmiyor musunuz?


Ben elektronik müzik yapan herkesi destekliyorum. Fakat şöyle bir gerçek var ki, benim için sahnedeki canlı performans ve işin devamı çok önemli. Ben Ayşe’nin bir darbuka, kemanla şarkı söylememesinden dolayı mutluyum. Yeni bir şeyler yapmaya çalışıyor. Elektronikte çok farklı tarzlar var. Bizim birbirimizle hiç alakamız yok. O yüzden kıyaslanmaktan hoşlanmıyorum. Benim enerjim, yaptığım iş farklı, onunki farklı.

13 Mayıs 2008 Salı

Celeste (Johan) - Röportaj.

Celeste, Mihai Edrisch gibi Avrupa sahnesinin en etkileyici gruplarından birinin küllerinden doğdu. Sen ve Guillaume Celeste’yi kurarken Benoit Daitro’ya katıldı. Biraz Mihai Edrisch döneminden ve konserlerden bahsedebilir misin? Çünkü konserlerinizin hep katılanların aklını aldığı söylenir.
Tamam, bir kaç detay vereyim. Celeste Mihai Edrisch dağılmadan daha once kurulmuştu, Benoit da en başından beri Daitro’daydı ve “Avrupa sahnesinin en etkileyici gruplarından biri” olduğumuzu düşündüğün için teşekkürler hehe. Dediğin gibi konserlerimizin gerçek birer tecrübeye dönüşmesi için uğraşırdık. Her seferinde izleyenleri özel bir ruh haline sokmak için kendi ışıklandırma ekipmanımız olurdu. Şovlar bazen gayet iyi geçerken bazen de felaket olurdu. Bu da hep çaldığınız mekana ve daha başka şeylere bağlıdır, çalma isteğiniz, şovdan once kaç bira içtiğiniz ya da mekanda kaç insane olduğu gibi. Ama hep çoğu hardcore grubundan biraz farklı şeyler yapmak için elimizden geleni yapardık. Işığın yoğun olduğu mekanlardan nefret ederim. Celeste’yle bu fikri belki Mihai’yle olduğundan bile öteye taşıyoruz. Tamamen karanlıkta kırmızı projektörlerle ve stroboskop pedale bağlı şekilde çalıyoruz.

Celeste kasvetli bir atmosferle kaotik ve melodik işleri harmanlıyor bence. Bu yüzden Pessimiste(s) geniş bir kitleye hitap ediyor. Su ana kadar bu kayıttan memnun musunuz ? Sanat tasarımı çok güzel bu arada, kimin tarafından yaratıldı?
Bence senin tanımının yeni albümüz Nihiliste(s)’e daha uygun olduğunu düşünüyorum. İlk albümüzle gurur duyuyoruz ama bize göre biraz fazla emo ve melodik. Şimdi daha çok Cult of Luna, Breach, Shora ayarında ve 10 kat daha vahşi ve karanlık. Bizim beklentilerimize ve zevklerimize daha çok uyuyor. Artwork’e gelince. Fotoğraflar Alman bir heriften çalındı. Onları çaldım ve iyi görünen bir şey ortaya çıkarmak için kaynaştırdım. Beğendiğinize sevindim.

Şarkı sözlerinden biraz bahsedebilir misin? Ben Fransızca bilmiyorum ve sadece kaba çevirilerle « Diluons Nos Souvenir D’enfance »ın çocukluk hatıralarla olabileceğini düşünüyorum mesela? Hiç İngilizce söz yazmayı düşündün mü ? (Her Fransıza gıcıklık olsun diye aynı soruyu sorucaz evet – VG). Fransızcanın kulağa daha melodik ve akıcı geldiğini söylemem lazım.
Sözler hem herşey hem de hiçbir şey hakkında.
“Diluons nos souvenirs d’enfance” bir istisna, o pedofili ve ensest hakkında. Diğerleri sadece bir araya geldiğinde hoşlanabileceğin cümlelerin karışımı. Tamamen kendi hayatım hakkında yazdığım Mihai Edrisch döneminden çok farklı. Yeni albümdeyse sözler kısaca hayatın nihilistic yönleriyle ilgili. Her zaman Fransızca şarkı söyledim. Gördüğün gibi İngilizcem o kadar kötü ki kendimi o dilde ifade edemezdim. Hem anadilimde söylemeyi her zaman normal buldum. Dünyada yeterince İngilizce müzik var. Farklı birşey yapma fırsatımız varken yapalım. Sadece Almanların İngilizce şarkı söylemesine hak verebiliyorum çünkü kendi dilleri çok çirkin hehe.

Sıkıcı bir soru ama biraz etkilendiğiniz gruplardan bahsedebilir misin ? Myspace’de benim de en sevdiğim grupları yazmışsınız. Bu arada Overmars ve Shora’yla bağlantınız ne, yakın arkadaş mısınız?
Shora’yla başlayalım. Arkadaş değiliz, sadece uzun önce vokalistleriyle karşılaşmıştım. İsviçreliler ve şimdi tarzlarını tamamen değiştirdikleri için aynı piyasada da çalmıyoruz. Ama bir kaç sene önce yaptıkları albümler (« Shaping the Random », « Switching Rethorics ») bizi en çok etkileyen işlerdir. Overmars’la aynı şehirde yaşıyoruz ve iki tanesini iyi tanıyorum ve seviyorum ama müzikleri bizi çok etkilememiştir. Etkileşimlerimiz olarak Shora, Breach, Knut, Neurosis, Cult of Luna, Callisto ve Amen Ra’yı gösterebiliriz.

Grup üyelerinin yan projeleri var mı?
Hepimiz Llorah’tan iki kişiyle beraber (Llorah’ın henüz kaydı yok, sadece Lyon’da bir konser verdiler) Forge isimli bir projenin parçasıyız.

2007’de Funeral Diner, Seeing Means More, Hot Cross, Planes Mistaken For Stars ve I Would Set Myself On Fire For You gibi çok iyi gruplar dağıldı. Piyasa için büyük bir kayıp ama Mihai Edrisch – Celeste örneğindeki gibi bir çok dağılan grup yeni projelerle dönecektir. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun ? Bahsettiğim gruplarla ilgili anıların vardır belki...
Bu grupların hiç biriyle beraber çalmadık. Sadece Funeral Diner’ı izlemiştim iki kere. Grupların dağılıyor olması bence normal. Bizim yaptığımız şekilde müzik yapmak çok zor. Çok fazla para kaybediyoruz ve aynı anda çalışmak ya da okumak zorundayız. Hiç boş zaman olmadan çok iyi işler yapıyoruz. Hepimiz insanız, öyle anlar geliyor ki birimiz turlamaktan bıkıyoruz, biri başka bişeyden bıkıyor, biri « emo »dan sıkılıyor, öbürü politik konulardan sıkılıyor, biri grupla kız arkadaşıyla harcadığından daha çok zaman harcamaktan bıkıyor ya da biri kısaca müzikten sıkılıyor, vs. Dinleyicilerin ve fanların gruplar dağıldığında hep farklı nedenler aradığını biliyorum aslında hep bu kadar basittir. Üzücü ama hayat böyle (Bu adam Fransız falan değil, kesin Türk. Ne dram yarattı iki dakkada be – Ahmet)

Avrupa screamo piyasası hakkında ne düşünüyorsun? Amerika ve Asya sahnelerinden farkı nadir? Bu soruyu farkları bilecek kadar turladığınız için soruyorum. Bir karşılaştırma yapabilir misin?
Sadece Avrupa’da seyahat ettim ama kendi içinde bir çok farklılıklar var. En güzel tecrübelerim İspanya ve Almanya’dakilerdi. Mihai Edrisch’le İspanya turnesi yapmıştık. Gerçekten DIY ruhu vardı, küçük kulüplerde çaldık ve insanlar çok iyiydi. Mesela şovlarda bedava CD verdiğimiz lotolar düzenliyorduk ve çok eğlenciliydi. CD kimsenin umrunda değildi, sadece gruba yardım etmek istiyorlardı. Nedenini bilimiyorum ama İspanya’da çok fazla insane Mihai Edrisch’I seviyordu. En güzel anılarımızdan biri olan Sant Feliu Fest diye büyük bir festivalde çalmıştık. Celeste’yle de işler Almanya’da iyi gidiyor. Belki şirketimiz Denovali’nin Alman olmasındandır. Almanlar mükkemel organizatörler ve sağladıkları koşullar inanılmaz, yemek yiyorsun, içiyorsun ve düzgün şekilde uyuyorsun ki bu çok önemli hehe. O ülkede çalmayı gerçekten çok seviyorum. Maalesef Fransa hakkında çok şey söyleyemeceğim çünkü çok dolaşmadım. Bu üzücü ama Fransız organizatörler yerel bir grup yerine yabancı gruplara yardımcı olmayı tercih ediyor. Bu yüzden Fransız bir grubun Fransa’da turlaması çok zor.

Diğer piyasaları karşılaştırmaya gelince, sadece dinlediğim gruplar üzerinden bir şeyler söyleyebilirim. En başta Amerikan piyasasının abartıldığını düşünüyorum, özellikle screamo’da. En iyi gruplar Avrupalılar. Avrupa’da kesinlikle farklı bir his var, belki romantizmle olan tarihi köklerimizle ilgilidir. Asyalı gruplar da çok ilgi çekici. Verdikleri histen değil de yaptıkları işlerin çılgınlığından sanırım çok farklı kulağa geliyor ve deneysellikte, farklı türleri harmanlamakta kimsenin gidemeyeceği kadar ileri gidiyorlar.

Pessimiste(s) Purepainsugar ve Alchimia’dan plaksa Denovali’den yayınlandı. Firmalar ve dağıtımları hakkında neler söyleyebilirsin ? Sanırım Alchimia’dakiler arkadaşların.
Ben de Alchimia’nın bir parçasıyım. Bu yüzden kendimiz hakkında sadece iyi şeyler söyleyebilirim. Maalesef firmayı kapatıyoruz. Çok fazla arkadaş beraber yürütüyorduk ama zamanla hepimizin müziğe bakışı farklılaştı, bu yüzden gruplar gibi biz de dağılıyoruz. Purepainsugar çok iyi bir arkadaşım. Turladığımızda Celeste’yle birlikte gelir ve iyi zaman geçiririz. Denovali Myspace üzerinden tanıştığım çok iyi ve eğlenceli insanlar. Aynı ruhatyız, müzikten keyif alıp eğleniyoruz. Gerçek hayatta onların şehirlerindeki bir konser için buluşmuştuk. Çılgınca bir geceydi, onlar da bizim gibi aptal insanlar! Onlarla çalıştığımıza çok memnunum. Yeni albüm için plakları hazırlamaya başladılar. Belki CD’leri de onlar basacak, şimdilik bilmiyoruz. Dağıtıma gelince. Her şirketin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Albümlerimiz dünyanın her yerinden edinilebiliyor ki bu da yeterli sanırım.

Janrın en önemli noktalarından DIY hakkında fikirlerin neler ? Ben DIY’le herşey insan eliyle hazırlandığı, tek tip olmadığı için ilgiliyim. Senin ilgin ne durumda ?
Mihai zamanı DIY’le çok ilgiliydim ama dürüst olmam gerekirse biraz yoruldum artık. DIY ruhunu seviyorum ama DIY köktencilerinden sıkıldım. İçine çok fazla politik öğe sokulduğunu düşünüyorum, özellikle Fransa’da, ve bundan rahatsızım. Hala DIY yollarıyla müzik yapıyorum ama DIY « uzmanlarının » düşündüğü şekilde değil. Dediğim gibi, arkadaşlarımla beraber küçük kulüplerde güzel insanlara müzik yapmaktan, hiç takmadan para kaybetmekten, şahane insanlarla albüm basmaktan, bira içip eğlenmekten zevk alıyorum ve benim DIY anlayışım bu.

Gelecek için planlarınız neler ? Planlanan split, compilation ya da turlar var mı ?
Sadece iki şey var planlı durumda. Yeni albümümüz Nihiliste(s) kaydedildi, 2007 Kasımında çıkmış olacağını umuyorum (2008 şubat’ta çıktı tabi bu albüm - VG). Bir yılda 2 albüm yaptık. Bu yüzden yeni ürünler için düşünmeye vaktimiz var. Planladığımız diğer bir şeyse yakında kaydedeceğimiz Tantrum grubunun bir coverı. Hepimiz çalıştığımız ya da okuduğumuz için çok fazla vaktimiz yok ama turlamak için vakit yaratmaya çalışıyoruz. Ve yazın albüm filan kaydetmeyeciğimiz için belki büyük bir turne yapmaya çalışacağız.

Son zamanlarda « emo kid » denilen piyasacılar her yeri işgal ettiler. Konu hakkında bilgisi olmayan herkes guru kesildi. Diğer taraftan gerçekte ne olup olmadığını bilmeyen ve emo’yla dalga geçip bütün sahneyi poser sayan dallamalar da türedi. Bütün bunlar ve janr hakkında genel düşüncelerin neler?
Bu gerçekten iyi bir soru. Bu tip insanlar gerçekten canımı sıkıyor, sadece emo / screamo’da değil bütün hardcore piyasasında. Bu sahte gurular sadece birer göt delikleri. Bir grubun son albümünü ilk kimin dinlediğinin yarışını yapan, 70’lerin en dandik punk grubunu bilmeye çalışan, bir grup hakkındaki en son dedikoduları bilen ve önlerinde laptop forumlarda dolaşarak masturbasyon yapan insanlar bunlar. Hepsine acıyorum. Ve bu gencolar müziğinizi ya da yaptıklarınızı hep eleştirirler ama hiç bir zaman bir grup ya da distro kurmazlar, fanzin çıkarmazlar, konser organize etmezler. Çoğunluğunun müzik yapmak hakkında en ufak bir fikri bile yoktur. En kötüsü de bu tip insanlar bir grubu canlı izlemek için başka yerlere seyahat etmezler, hatta kendi şehirlerindeki konserlere bile para vermezler çünkü ellerinin altında Youtube var. Gidin asın kendinizi, bi grup sittiğimin loser ineğisiniz sadece.

Emo piyasasına gelince, pek umrumda değil çünkü benim için sadece hardcore sahnesinin bir parçası. Her ortaya çıkan hareket gibi bazı ülkelerde yaşlı insanlar reddeder onu ama kimin umrunda ? Sen eğlencene bakarsın, eğer insanlar yaptıklarını severse de iyidir. Fransa’da çok fazla screamo grubu olduğu için piyasacılar ve diğer bir çok insan ortamın içine edebiliyor, bu üzücü. Etrafımızdaki diğer ülkelerdeyse çoğu kişi emo olup olmadığınla değil sadece iyi iş çıkartıp çıkarmadığınla ilgileniyorlar, o kadar. Öylesi daha iyi.

Son sözlerini alalım.
Röportaj için çok teşekkürler. Türkiye’de daha çok insanın Celeste albümlerini keşfedeceğini umuyorum. Türkiye’de bir kaç konser vermekten zevk duyarız. Gelecek yaz için teklif yapmaktan çekinmeyin ; celeste_contact@hotmail.fr .
Kendinize iyi bakın. Johan.

www.weareceleste.com

www.myspace.com/unhiverdeplus

Celeste kayıtları / merch

//Bleakblanktragedy.

12 Mayıs 2008 Pazartesi

Kent McClard (Ebullition Records)

“Ebullition sound” diye bir kavram var mı sence?
Hayır. Ebullition’da 15’ten fazla yayını olan , grupların farklı olduğunu bilir. Still Life , Monster X gibi çalmaz. Seein’ Red , Orchid gibi gelmez kulağa. Ampere , Downcast’e benzemez.

Ebullition ve heartattack’in hardcore camiasına müzikal ve estetik anlamda etki ettiği fikrine katılıyor musun?
Tabi ki. Ne dereceye kadar bilmiyorum ama eminim ki bir etkisi vardır. Ayrıca ebullition ve heartattack hareketin sadece bir kısmı. Her şey beraber işler. Bu firma bunu değiştirdi, şu grup şunu değiştirdi diye bir şey söyleyemezsin. Bu şekilde yürümüyor. Hardcore bir akım ve bir insan topluluğudur. Her gün herkes tarafından değiştiriliyor.

Hardcore alanını “Born Against” kadar etkileyen 90 sonrası bir grup var mı?
Born Against’e fazla kredi veriyorsun bence. Born Against bir şeyin parçasıydı. Tek uğraş veren onlar değildi. 90’ların hardcore değişim sürecinde bu işin parçası olan birçok grup vardı. Hardcore’da değişimin gerçekleşmesi sadece gruplardan değil, akımdan ötürü olan bir şey.

“Born Against”ten sonra Sam’in projeleri hoşuna gitti mi?(mrp, wrangler brutes, etc.)
Wrangler Brutes’ı sevdim. Men’s Recovery Project gerçekten hoşuma gitmedi.

Eskiden amerikan punk/hardcore gruplarının radikal sözleri ve görüşleri vardı. Şu anda her şey sıradan ve yüzeysel görünüyor. Şimdi gruplar politik bir apolitiklik mi yaşıyor sence?
Bence yanılıyorsun. 90’larda söyleyecek hiçbir şeyi olmayan bir sürü grup vardı. Bugün söyleyecek çok şeyi olan bir sürü grup var. Orchid sözleri harikadır. Rambo sözleri de çok iyidir. Limp wrist sözleri de güzeldir. Hala söyleyecek bir sürü şeyi olan çok grup var. Herkes hardcore tarihinde geriye bakmak ve onun ne kadar müthiş olduğunu söylemek istiyor. Ama inan bana, 80’lerde tamamen apolitik ve anlamsız şarkı sözleri olan berbat gruplar vardı. 90’larda da var böyle gruplar ve bugün de var. Hardcore’da her zaman hiçbir şey yapmayan gruplar ve her zaman muhteşem şeyler yapan gruplar olacak. İyi işler yapan grupları bul ve geri kalanları görmezden gel. Rambo amerika’yı bitkisel yağ yakan bir karavanla turluyor. Bu apolitik mi? 80’lerde ya da 90’larda böyle bir şey yapan bir grup bilmiyorum. Bu sadece bugün faaliyette olan politik görüşlerden bir örnek.

Heartattack dergisinde Policy of 3, portraits of past, jihad, jenny picolo, yahmos, swing kids gibi grupların röportajları var. Bu gruplar screamo-90’ların emo’suna yakın çalıyorlar. “ebullition sound” , “heartattack sound” ya da “emo sound based California” hakkında konuşunca bu tarz grupları düşünüyoruz. Camiadaki insanlar bunu kabul ediyorlar. sen niye etmiyorsun? Yoksa sadece mütevazı mı davranıyorsun? “emo” ve “screamo” diye bir şey var. Diğer tarzları göz ardı edip sadece hardcore ve puncrock var demek tamamen doğru değil.
Kendi adıma düşünebilirim. Diğer herkes gibi düşünmek zorunda olan akılsız bir asalak değilim. Kişisel olarak onların “ebullition sound” , “heartattack sound” ya da “emo sound based California” olduklarına inanmıyorum. Böyle söylemek sadece tembellik ve bilgisizliktir. Unholy Grave’in , heartattack’te röportajı yapıldı. Los Crudos’nun da heartattack’te röportajı yapıldı. Şimdi bu gruplar emo mu? Econochrist, end of the line, severed head of state, moster X ve los crudos, hepsi ebulliton’dan kayıtları yayınlananlar. Bu grupların herhangi bir şeyi Policy of 3, amber inn, still life ya da moss icon gibi mi geliyor kulağa? “ebullition sound” diye bir şey olduğunu söyleyen biri sadece cahildir. Ben bir ebulliton tavrı olduğunu söylerim ama sound’u olduğunu değil. Bir grubun sound’unun ne olduğu umrumda olmaz(ya da bir grubun sound’unun ne olduğunu siklemem.). onların tavrıyla ilgilenirim. Ebullition’ı tanımlayan/sınırlayan şey tavırdır, sound değil.

Bunun yanında, grupların müziğini tarif ederken “born against tarzı hardcore” sözünü kullanabiliyoruz ve “born against tarzı hardcore” diye bir kavram var. ‘Born Against’i hardcore müzik tarzı olarak nitelendirmek yeterli değil mi?
Yine bilgisizlik. 90’lar Born Against’ten daha fazlasını içeriyor. Daha iyisini bilmemeniz bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Ben Manumission tarzı hardcore diyebilirm ve pek çok insan bunun ne anlama geldiğini anlayacaktır. Ama yine de bu, Manumission’ın 90’ları tanımladığı anlamına gelmez. Ve bir kez daha belirtiyorum, Born Against hakkındaki en önemli şey onların tavrıdır. Müzikleri değil. Born Against iyi bir gruptu ama onları unutulmaz yapan tavırlarıydı. Rorscahach, Born Against’ten daha iyi bir gruptu. Tarzı daha benzersiz, daha canlı(müzikal olarak), ama Rorschach’ın tavrı etkili değildi. Born Against’i Rorschach’tan ayıran onların tavrıydı. Hardcore bir tavırdır, bir müzik tarzı değil.

Grupların apolitik tavırlarından bahsederken sadece şarkı sözlerini kastetmedik. 90’larda ve 2000’lerde “crass” ya da “dead kennedy’s” gibi gruplar yoktu. Biz politik tavır ve görüşten bahsediyoruz.
Crass eşi benzeri olmayan bir gruptu. Ama bu 1970’lerde ve 1980’lerdeydi. Crass tipik punk değildi. Özel bir şeydi bu. 1980’lerde yüzlerce, binlerce, miyonlarca aptal/ahmak/sinir bozucu grup vardı. Dead Kennedy’s bu kadar yenilikçi ne yaptı? Elemanların çoğu tamamen emekliye ayrıldı ve son birkaç yılda müziklerini otomobil reklamlarında çalınması için sattılar. Bana biraz müsaade et. The Dead Kennedy’s iyi sözleri olan güzel bir gruptu ama çok fazla değil.

Hardcore birçok farklı insan tarafından tanımlanan bir akımdır. Hiçbir grup hardcore’un ne hakkında olacağını temsil ya da tayin edemez.

ABD’de yaşıyorsun ve 1980’lerden beri “hardcore” akımının ortasındasın. Biz Türkiye’de diğer insanlardan ne duyuyorsak sadece onu biliyoruz. Her şeyi detaylı olarak bilmiyoruz. Senin bakış açın bizden farklı. Çünkü sen camianın içindesin, biz dışında. Biz born against’i bir şeylerin yaratıcısı olarak görüyoruz. Emotive hardcore camiasında ebullition’ı en önemli firma olarak görüyoruz. Biz daha çok kalıpların içinde yaşıyoruz. Umarım niçin böyle düşündüğümüzü anlamışsındır. Senin sözlerinde ne hoşuma gidiyor biliyor musun? “genre”lar hakkındaki düşüncelerini seviyorum. Çünkü bu genre saçmalıklarını yaratanlar kayıt firmaları. Kayıt firmaları tonlarca aynı gruba tonlarca farklı isim vermek istediğinden tonlarca genre var. Hepsi satmak ve daha fazla satmak uğruna. Siz bunu yapmıyorsunuz. Sadece hardcore’un var olduğunu sölüyorsun. Bu tamamen doğru.

Amacım seni sinirlendirmek değildi. Detayları öğrenmek istedim. Uzun cevapların için teşekkürler. Zamanını aldığım için üzgünüm.
Kızgın değilim. Sorularına aldırış etmiyorum ve bunları sorduğun için kızgın değilim. Sorulardaki ufak çatışmalar iyi cevapları sağlıyor. Aşağılık biri gibi davranmaya çalışmıyordum. Sadece bazen uygunsuz olabiliyorum. İnsanların hardcore’u neden müzik üzerine kurulu küçük genre’lara ayırmak da ısrar ettiklerini hiç anlamıyorum. Bana göre hepsi hardcore punk’tur. Ebullition’la hardcore’u öne çıkarmaya çalıştım sadece. Bana ilham veren grupları gördüm ve böylece kayıtlarını yaptım. Müzikal genre’larının ne olduğuyla hiç ilgilenmedim. Hardcore gerçekten müzikle alakalı değil. Tavırla alakalı.

En sevdiğim hardcore grubu Embrace. Tüm zamanlarda en sevdiğim hardcore grupları, herhangi özel bir sıra olmaksızın: Embrace, Ignition, Black Flag, Big Boys, Bad Brains, Nausea, Youth of Today, Born Against, and Downcast. Bu gruplar bana ilham verdi, beni motive etti, düşünmemi sağladı ve hayatta kim olacağımı belirlememe yardım etti. Benim sevdiğim şey müziklerine yansıttıkları tavırlarıydı. Tavırsız müzik hiçbir şeydir. Hardcore’u belirleyen tavırdır.

80’lerde ve 90’ların başlarında tüm bu harika hardcore grupları beraber çalıyorlardı. Still Life ve Man Is The Bastard’ın beraber çaldığını gördüm. Ya da Amber Inn ve Econochrist’in. Bu akımın başına gelen en kötü şeylerden biri de bir müzikal tarzdaki grupların değişik müzikal tarzdaki gruplarla çalmayı bırakmasıdır. 5 grindcore grubunun beraber çaldığını ya da 5 straight edge mosh metal grubunun beraber çaldığını görmek istemiyorum. Hardcore’da harika olan şey çeşitliliktir. Heartattack’i başlatma sebeplerimden biri budur. Birçok insanın hardcore’u müzikle ayırmaya çalıştığını hissettim. Heartattack’le hardcore’u tavırla tanımladık. Hardcore için hardcore yaşam biçimi ve tavırla alakalıdır. Monster X gibi grindcore ya da Still Life gibi emotive müzik yapman beni ilgilendirmez. Bana gore hepsi sadece hardcore’dur. Bu benim düşüncem. Birçok insan benimle aynı fikirde olmayacaktır ama umrumda değil. Sen onu ne yaparsan hardcore o’dur. Başkasının ne düşündüğünü ipleme.

Ve bu kişisel bir soru: amerikan hardcore isimli Sony üretimi film hakkında ne düşünüyorsun? http://www.sonyclassics.com/americanhardcore/
Bu film hakkında çok fazla şey bilmiyorum ama filmin internet sayfasındaki özete bakarsan “amerikan hardcore’unun 1980’lerin başındaki köklerinden 1986’da bastırılmasına kadar olan bu kayıp altkültürü takip ettiğini söylüyor. Bu ifadedeki kibir ve aptallık seni endişelendirmeli.

İnsanlar hep önemli olduklarını düşünmek isterler. Eminim ki 80’lerin başında popüler hardcore gruplarında kilit mevkide bulunan birçok insan kendileri sıkıldıklarında ve başka şeylere yöneldikleri andan itibaren hardcore’un öldüğünü düşünmüşlerdir. Herkes her zaman onunla işleri bittiklerinde o’nun da sona erdiğini düşünürler. Bu sadece saçmalık. Kimse hardcore’u belirleyemez. Her zaman devam edecektir o. Senden, benden ya da kendileri yeni bir şeye başladıkları zaman hardcore’un da öldüğünü düşünen 80’lerin kibirli dangalaklarından daha büyüktür.

Hardcore bağlılıkla alakalıdır. Katkıyla alakalıdır. Yeryüzünde inanan son kişi kalana kadar asla ölmeyecektir. Her gün her birimiz hardcore’un ne olduğunu ve ne olacağını tanımlamaya yardımcı oluyoruz. O, bizim yaşamlarımızdır. Ne olmasını istediğine karar ver ve onu yaşa.

www.ebullition.com
en.wikipedia.org/wiki/Ebullition_Records

Matthew Bajda (Funeral Diner Davulcusu)

Selam Matthew. Seninle konuşmak harika. Portraits of Past’ta ve Nesus Six’te çaldın ve şimdi de funeral diner’dasın. Bunların hepsi emotive hardcore camiasında önemli ve muhteşem gruplar. En sevdiğin “Portraits of Past” şarkısı nedir?
En sevdiğim şarkı hiç kaydedilmemiş olan “cynical window seat adlı şarkı. Bu, ben gruba girmeden önceydi. O zamanlar arkadaşım Aaron davulcuydu. Şarkı açık farkla en iyisiydi, ama bazı nedenlerden dolayı kaydı hiçbir zaman yapılamadı.

Sen gruptayken niçin kimse “portraits of past”ın hayranı değildi? Biliyoruz ki grup dağıldıktan sonra gruba olan ilgi arttı. Bunun nedeni nedir? Sana göre ‘screamo’ genre ne demek? Portraits of past ‘screamo’nun yaratıcısı olarak görülüyor. Sen de aynısını mı düşünüyorsun?
ABD’yi bir kez turladığımızdan insanlar portraits of past hakkında hiçbir zaman gerçekten bilgi sahibi olamadılar. O zamanlar albümü de kaydetmemiştik ve bu yüzden insanlar gerçekten kim olduğumuzu bilmiyorlardı. “01010101010” albümü çıktığında biz çoktan grubu sonlandırmanın eşiğinde gibiydik ve artık çok geçti. ‘screamo’ bana tam olarak bir şey ifade etmiyor. Bu müziği tarif etmek için kullanılan başka bir terim. Portraits of past olarak çalarken, biz bir hardcore grubu olduğumuzu söylüyorduk. “hardcore” ve “emo” şimdilerde ilk başlarda başladıklarından tamamen farklı bir müzik türünü tanımlamak için kullanılan sözcüklerdir. Bunun böyle olmasının bir kısmı mainstream müzik endüstrisine yüklenebilir. Gerçekten “pop”, “metal-core” ya da aslında “hardcore” ya da “emo” olmayan grupları tarif etmek için bu kelimeyi kullanmaya başladılar. İnsanlar yeni bir kelimeyi ortaya atmalıydılar, bu nedenle, tahminimce onların kullandıkları “screamo”ydu.

“Ebullition Records” hakkındaki fikirlerin nelerdir? Sana göre en iyi ebullition release’leri nelerdir? Portraits of past grubunun discography CD’si hakkında ne diyorsun?
Kent, Lisa ve ebullition’daki herkes gerçekten çok sıkı çalışıyor. Bazen depoda gerçekten çok sıcak oluyor ve onlar terler damlarken ve bir sürü hayranları gidip gelirken çalışıyorlar. Yapacak çok işleri var ve harcadıkları zaman ve güç için almaları gereken para onlara ödenmiyor. Bu kadar seneden sonra hala aynı şeyi yapmaları gerçekten şaşırtıcı. Ebullition’ın yaptığı en sevdiğim release’ler sıralamadaki gibi: Iconoclast discography CD, Fuel Monuments To Excess LP ve End of The Line 12. portraits of Past discography’sine gelecek olursak, hala üzerinde çalışıyoruz. Ben kendi bölümümü bitirdim ve Rob’un (vokal/şarkıcı)geri kalanını bitirmesini bekliyoruz, ki hepsini Ebullition’da Kent’e gönderebilelim.

Funeral Diner bir diy grubu ve birçok hayranı var. Dünya çapında tanınıyorsunuz. Bana biraz yeni şarkı tarzlarından ve zevklerinden bahset. Funeral Diner’daki insanların işi ne? Para kazanmak için ne yapıyorsunuz?
Gruptaki herkes farklı tarzda müzik dinliyor. Bu nedenle, şarkıların bölümlerinde değişik tarzların bir araya gelmesi eğilimi gösteriyoruz. Ayrıca denemeler yapmak ve daha fazla değişik tarzda müziklere ilgi duymak istiyoruz. Noise, akustik gitarlı ve elektronik şarkılar yapmayı istiyoruz. Bu arada müziklerimizi kaydederken neye maddi ve manevi olarak gücümüzün yeteceğini, neye zamanımızın olduğunu da düşünmek zorundayız. Kayıt işi para gerektiriyor, bu yüzden istediğiniz kadar stüdyoda deneme yapmaya zamanınız olmuyor. Albümlerin hardcore/emo/scremo olmayan küçük bölümlerinin olması bundan kaynaklanır. Burada gruptaki herkesin iş için ne yaptığının bir listesi var: Daniel Bajda: ilaç teknisyeni, Matthew Bajda: menajer, Benjamin Steidel: Retail Record satış elemanı, Seth Robert Babb: hazır yemek, David Mello: gece düzenleme menajeri ( bunları daha fazla açıklamama ihtiyaç duyarsan, bana yaz ve ben de yaparım.)

Hepsi bu. Lütfen Türkiye hakkındaki düşüncelerinden bahset. Röportaj için teşekkürler. Onur.
Yazın türkiye’nin çok sıcak olduğunu biliyorum. Ayrıca Ankara’nın yanında Berlin’in 2. en geniş Türk merkezi olduğunu biliyorum. Türk yemeklerini çok seviyorum! Teşekkür ediyorum ve iyi eğlenceler diliyorum…matthew.

11 Mayıs 2008 Pazar

Split Dosyası

Split Albüm” kavramını açıklamama pek gerek olmadığı düşüncesindeyim. Çünkü fanzini okuyacak kimseler bunun önemini ve güzelliğini zaten biliyor olmalılar. Hayatım boyunca giriş yazısı yazmayı sevmedim, beceremedim zaten. Okul hayatım boyunca zerre umrumda olmayan konulan hakkında makale yazmam gereken sınavlarda; herkes sayfalarca yazı yazarken ben tek sayfayı nasıl dolduracağımı düşünüyor olurdum. Neyse ki okul bitti ama baktım hala giriş yazısı yazamıyorum. Böyle olunca da genel yazı etkisiz oluyor. Gerçi çokta kafama takmam gereken bir durum değil zira on gün sonra asker gitmiş olacağım. Konu dağıldı. Esas amacım yazı boyunca split şöyle önemlidir böyle gereklidir, ilk splitler şunlardır tarzı gereksiz bilgiler yerine, yarı kritik yarı tanıtma tarzı kendi sevdiği split albümleri elimden geldiğince yazacağım. Buyurun.

Şahsi düşünceme göre “split” grupların samiyetini belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Her tarz içinde görülebilecek kadar da geniş bir skalaya yayılmıştır. En az “2 way” olmak üzere “3 way” ya da “4 way” olarak görülebilir. Dahası “Compilation” olarak isimlendirilir. Duruma göre gruplar ya yeni şarkılarını koyarlar ya da daha önce yaptıkları şarkıları koyarlar. Artık orası grupların tiynetine kalmış. Çoğu splitler ekseriyetle tane hesabı basılıp ilerleyen vakitlerde sahibi olmayanları gıpta ile baktığı ürünler haline gelebilmektedir. Formatları kaset, plak ve cd’dir. Özellikle Kaset ve plak olanları çok makbuldür. Çünkü iki farklı yüze basma imkanı vardır.

Split diyince aklıma ilk gelen gruplardan biri “Funeral Diner” isimli efsane topluluktur. Janr için büyüklüğünü çoktan kanıtlamış (ve dağılmış) bir grup olarak benim bildiğim 13 tane split albüm çıkartmışlardır. İlk split’lerini 1999 yılında “Nexus 6” ile beraber çıkartmışlardır. Plak formatında 1000 kopya olarak basılıp “sold out” olmuştur. Daha sonra sırasıyla “Staircase” ve “Shivering” ile plak olarak iki albümleri daha basılmıştır. 2002 yılında Alman grup “Zann” ile 7” bir albümleri yayınlanmıştır. Oldukça başarılı ve güzel bir eser ortaya çıkmıştır. Sonra Japon kardeşler tarafından basılan“4 way” split’de yer almışlardır. “A Sequel Of A Story” adlı albümde “Endzweck”, “Under A Dying Sun” ve “End On End” de yer almaktadır. Daha sonra “The Saddest Landscape”, “Dead City” ve “Evylock”la beraber split’ler çıkartmışlardır. Şahsen çok beğendiğim “Raein” ve “Welcome The Plague Year” splitleri 7” olarak basılmıştır. Araya bir adet daha “Evylock” split’i daha sıkıştırdıktan sonra, son olarak 9”lik “Ampere” basmışlardır. Özellikle şahane bir artwork’e sahip bu çalışma her Türk gencinin odasında bulunmalıdır.

Madem “Ampere” dedik, onlarla devam edelim. Referans gruplarına “Orchid” ve “Bucket Full Of Teeth” desem, ne kadar önemli bir grup olduğu anlaşılabilir. “Funeral Diner split’inin yanında; “Sinaloa”, “Welcome The Plague Year”, “Das Oath”, “Wolves”, “Daitro” ve “Ringers” split’leri mevcuttur. Esas güzel ve pek sevdiğim “4 way” split’leri gitarist Will Killingsworth’ün sahibi olduğu “Dead Air” isimli stüdyoda 2006 yılında “live” olarak kaydedilmiştir. Gençlerin yanı sıra “Death To Tyrants”, “Daniel Striped Tiger” ve “Wasteland” kulakları şenlendirmektedir. Ayrıca “Ampere” bu albümde “Misfits”den “We Bite”ı cover’lamışdır.

Hemen Fransa’nın gülleri “Daitro”ya geçelim. Yaptıkları şeker kıvamındaki leziz müziğin yanı sıra çok başarılı bulduğum split’lere imza atmışlardır. “Ampere” ile olandan bahsetmiştim. 2004 yılında “Raein”le 10”lik bir split çıkartmışlardır. ApeMustNotKillApe / Purepainsugar ortaklığında basılan albüm kanımca gelmiş geçmiş en iyi split’ler arasındadır. Sonra yine “Raein” ve yanlarına “Lhasa”yı aldıkları “The Harsh Words As The Sun” isimli “3 way” split çıkartmışlardır. Gelecek ürünleri ise “Sed Non Satiata” ile birlikte olacak, Cd ve plak formatında basılacaktır.

Eskilerden devam edelim. “Pg. 99” diyince ayağa kalkıp saygı duruşuna geçesim geliyor. “Document” ile başlayan 14 ürüne imza atmış ve küllerinde doğan gruplarla efsane statüsüne ulaşmış bir grup. 1999 yılında yayınladıkları “Document #1” isimli demo’dan sonra aynı sene içerisinde “Enemy Soil” ve “Reactor Number 7” birlikte 7”lik iki split basmışlardır. Takip eden zamanlarda “Process Is Dead”le birlikte bir albüm çıkartmışlardır. Şahsen çok beğendiğim “City Of Caterpillar”, “Majority Rule” ve “Circle Takes The Square” split’lerine sırasıyla “Document #9”, “Document #12” ve “Document #13” isimlerini vermişlerdir. Kesinlikle kayıtsız kalınmamsı gereken leziz ürünlerdir bunlar. O arada “Waifle” ile birlikte “live split” albümü çıkartmışlardır.

Almanya cephesine gelelim. Alman panzeri “Louise Cyphre” de önemli split’ler çıkartmıştır. “The Apoplexy Twist Orchestra” ile biri bildiğimiz disketlere kayıtlı olan biri de plak formatında iki albüm çıkartmıştır. Kaçırılmaması gereken split’leri ise “La Quiete” ve “Shikari” ile olanlardır. Tamamı sınırlı sayıda basılmış el emeği göz nurudur.


Sırada ismi geçince gözyaşlarımı tutamadığı grup “Orchid” geliyor. Ne desem boş, onun için direkt split’lere geçiyorum. “Pig Destroyer”, "Combat Wounded Veteran”, “The Red Scare” ve “Encyclopedia Of American Traitors” ile çıkarttıkları splitlerin yanı sıra “Jeromes Dream” ile çıkarttıkları fevkalade güzellikteki albümü tavsiye etmekteyim. Ama çoktan tükenmiştir. Şanslı iseniz “eBay”de (ki 100 dolardan aşağı gitmiyor) bulabilirsiniz.

Yazının geri kalan kısmına albüm albüm devam edeceğim. Başta da belirttiğim gibi yazı herhangi bir “en iyi split’i” seçme kaygısı gütmüyor. Ondan ziyade gavurun “notable” dediği önemli ve güzel bulduğum split’leri yazmak. “A Light In The Attic”, “Takaru” split’iyle başlayalım. Hayvani grup “Takaru” ne yapsa kabulümdür. Dağılmış olmaları çok kötü. Bu albümde iki grup da albümlerinde olmayan şarkılarıyla katılıyor. Çıkış tarihi 2003, muhtemelen demo şarkılarını toplamışlar. Ertesi sene “Takaru” şahane bir albüme imza atıyor. Yakın tarihe baktığımızda, bu senenin en başarılı split’i kuşkusuz “Balboa” ve “Rosetta”nın çıkartmış olduğu “Project Mercury” isimli albüm. Kesinlikle edinilmesi gereken bir albüm. Özellikle ortak icra ettikleri şarkı göz yaşartıyor. Ortak çalınan şarkı bahsi açılmışken “Yaphet Kotto”, “This Machine Kills” veEnvy”nin 2003 yılında çıkarttıkları “3 way” split’i anmadan geçmek olmaz. Ortak çaldıkları şarkı için bile edinilesi bir albüm.


2007 yılına geri döndüğümüzde kısa bir süre önce çıkan “Mr Willis Of Ohio” ve “I Not Dance” split’inde özellikle “Mr Willis Of Ohio”nun performansı çok leziz. Yılın “a must have”lerinden biri de “Jesu” ve “Eluvium” split’i. “Jesu” gittikçe acayip işlere ortaya koyuyor. “Damezumari” ve “Fire Team Charlie”nin plak formatındaki işleri özellikle artwork’üyle hem göze hem de kulağa hitap ediyor. “Comadre" ve “Trainwreck”in çift cd’lik split’i de yılın başarılı ürünlerinden.


İkiden fazla grubun iştirak ettiği split’lerden şahsım adına efsanevi olanlardan biri de “Gantz”, “Gameness”, “Amen Ra” ve “Vuur”un çıkarttığı “4 way” split. Kesinlikle tecrübe edilmesi gereken bir albüm. Başka bir “4 way” split ise “Utarid”, “Am I Dead Yet”, “The Mock Heroic”, “A Fine Boat That Coffin”in 2005 yılında çıkartmış olduğu materyaldir.


Sonuç olarak (baştaki makale yazmaya ithafen böyle başladım cümleye) split güzel bir şeydir. Evet gayet tırt bir kapanış cümlesi oldu. Yazıyla ilgisiz olarak şu an askere gitmek için toparlandığımı belirtmek istiyorum. Daha detaylı yazmak isterdim ama olmadı. Sabahın altısı olmuş saat. Mp3 player’ıma yolluk şarkılar atıp bavulumu toplamaya başlıyorum. Sevgi ve saygı ile.


Edit: İşbu yazı Aralık 2007 yılında yazılmıştır. Yazar hale askerdir. Muços grasyas/BleakBlankTragedy.






10 Mayıs 2008 Cumartesi

Arastirma Konusu: Norvec Scene

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

L'Homme Puma - Röportaj.

L'Homme Puma Paris'li bir grup. Screamo ve post - rock harmanı atmosferi yoğun bir müzik yapıyorlar. 2007 tarihli S/T Ep'leri (Ep dedikleri de yaklaşık 40 dakika uzunluğunda) yılın en iyi işlerinden biriydi. EP çıktıktan sonra gitaristleri Adrien'le bir röportaj yapmıştım. Arada vokalistleri ayrılıp enstrümental takılmaya karar vermişler. Buyrunuz grupla ilgili ilk elden bilgiler;



Selam Adrien. Önce hal hatır soralım, sonra grupta neler oluyor neler bitiyor anlat bakalım.
Selam. L’Homme Puma tarihi üç yıl önce başladı. Bir yıllık çalışmadan sonra konserler vermeye başladık ve ilk Polonya turumuzdan sonra işler hızlanmaya başladı. Haziran 2006’da ilk EP’mizi kaydettik ve Temmuz’da Marcin’in yerine davula Loic geçti. Sonrasında turlamaya devam ettik (İsviçre, Belçika, Polonya) ve Nisan 2007’de vokalistimiz Jez gruptan ayrıldı. Biz de üç kişi enstrümantal şekilde devam edip yeni bestelerde yolumuzu bulmak için ambient müziğe daha fazla önem vermeye karar verdik.

İlk EP’nizi 2007’de yayınladınız. Yılın en sevdiğim albümlerinden biri olduğunu söylemem lazım. Gelen tepkiler nasıldı? EP’yle ilgili herşeyden memnun musunuz şu ana kadar?
Çok fazla reaksiyon aldığımız ve bunların çoğu iyi yönde olduğu için memnunuz. İnsanlar müziğimizi sevmiş görünüyor. Ama bizim için EP’deki şarkılar biraz eskidi çünkü üstünden zaman geçti ve yeni kadromuz elektronik öğelere, samplelara ve atmosfere yönelmemize imkan tanıyor. Yeni şarkılardan çok memnunuz.

L’Homme Puma’nın en sevdiğim yanı dinleyiciyi uzun şarkılarda bile hiç bitmek bilmeyen pasajlarla sıkmamanız. Şarkılar o kadar iyi yazılmış ki bütün albümü tekrar tekrar dinleyebiliyorum. Şarkı yazımından biraz bahseder misin? Katı bir metodunuz mu var yoksa daha çok doğaçlamaya mı yöneliyorsunuz?
EP’deki şarkılarda her şarkıyı belli gitar bölümleriyle başlayarak yazdık ama şimdi çoğu zaman yoğun bas ve davul bölümleriyle başlıyoruz, ben kendi gitar bölümlerimi ekliyorum ve en son elektronik bölümler geliyor. Konuşmalar ve sesler herşey tamamlandıktan sonra ekleniyor. Bu süre bize çok dikkatli olma imkanı veriyor. Çünkü biraz mükemmeliyetçiyiz.

Şarkılarınızda sıkça elektronik ve dub elementleri kullanıyorsunuz. Elektronik müzikle ilişkiniz nasıl. 65daysofstatic gibi post rock ve elektroniği birleştiren gruplar hakkında ne düşünüyorsun?
Hepimiz elektronik müzikler dinliyoruz. Ben bir dub grubunda çalıyordum ve bir gün dub ve elektronik bölümleri müziğimize eklemeye karar verdik. Bunları post rock’la birleştiren 65daysofstatic ve From Monument To Masses gibi gruplar çok yaratıcılar ve kendimizi onların beste yapılarına yakın hissediyoruz. Böyle çalışmak daha fazla zaman alıyor ama perspektifini genişletiyor.

L’Homme Puma’nın liriklerinde bahsettiği konular neler? Anadilinizde şarkılar yapıyor olmanızı tamamen anlıyorum ama hiç ingilizce sözler yazmayı düşündünüz mü?
Temmuz 2007’den beri enstrümental bir grubuz ama EP’de Fransızcayı tercih etmemiz çok doğaldı ve gördüğün üzere ingilizcemiz çok zayıf fena! (Valla benim ülkem senin yarın kadar İngilizce bilip Edingburgh Dükü gibi dolananlarla dolu, dert etme sen onu – A.)

Bir enstrüman gibi filmlerden samplelar kullanıyorsunuz EP’de. Bunları kullanmaya hep devam edecek misiniz? Grubun adının bir filme gönderme olduğu ve bütün bu sampleları göz önüne alınca sinemayı çok sevdiğiniz izlenimine kapıldım. En sevdiğin filmler ve yönetmenler neler. N.B. Ceylan Grand Prix ödülü kazanmıştı Fransa’da, onun filmlerini gördün mü?
Büyük sinema fanları değiliz, hatta şarkılardaki konuşmaların çoğu filmlerden değil radyodan, belgesellerden ve hatta dil derslerinden alındı. Bu konuşmalar farklı bir ifade çeşidiydi ve bu fikri çok çekici bulduk. EP’de bunları ilk kez kullanmıştık, sonuçtan da memnun kaldık. Yine kullanmayı düşünüyoruz ama artık vokalistimiz olmadığı için daha kontrollü olmamız gerekiyor. NB Ceylan’ı tanımıyorum ama projelerini bulmaya çalışacağım (
Madem sevmiyon sinema bulup da napacan – A.)

Bir fanzinde “L’Homme Puma punk soluyor ama post rock yapıyor” gibi bir tanım okudum ve çok hoşuma gitti. Siz de buna katılıyor musunuz? Ne tarz müzik çalarsanız çalın o hardcore / punk ruhunu hissetirmek sizin için önemli mi?
O tanımı biz de seviyoruz. Belki o cümle okuduklarımız içinde L’Homme Puma’yı en iyi anlatanlar. Punk / hc hissiyatı hazırlanabilen bir şey değil. Etkileşimlerimizin bir sonucu ve bu sonuçtan memnunuz. Ama yeni şarkılarımızda bundan biraz daha uzaklaşabiliriz. Kendimizi tekrar etmek istemiyoruz.

Fransa mükemmel screamo grupları çıkarttı ve bugün Avrupa’da önde gelen hardcore piyasalarından birine sahip. Memleketiniz hardcore piyasası hakkındaki görüşleriniz neler? Yeni Fransız gruplardan önerebileceklerin var mı?
Fransız piyasası çok zengin. Her gün yepyeni gruplar ortaya çıkıyor. Çok heyecan verici. Onlara çok saygı duyuyoruz ama kendimizi piyasadan biraz uzak hissediyoruz. Hiç bir politik mesajımız yok ya da sosyal ideallere sahip değiliz. Müzik tutkusunu paylaşan ve ortak bir yaratma evrenini paylaşan üç adamız sadece. Dikkatlice dinlenmeyi hakeden bir kaç Fransız grup önerebilirim; Revok, Time To Burn, I Pilot Daemon, Gatechien, Chevreuil, Year Of No Light, Sugartown Cabaret.

Bu yıl (artık geçen yıl) bizim gibi ülkenizde seçim oldu ve bir şekilde Sarkozy kazandı. Bazıları Sarkozy’i «Avrupa’nın G.W. Bush’u » olarak görüyor. Özellikle Fransa’da ve Avrupa’da sağcı politikaların ve ulusalcı – milliyetçi güçlerin bu kadar kuvvetlenmesi hakkında ne düşünüyorsun ?
Sarkozy’nin seçimleri kazanması Fransa, Avrupa ve hatta dünya için iyi bir haber değil. Bush yanlısı ve onun gibi sonsuza kadar başkanlıkta kalamayacaktır. Yani ileriye bakmamız lazım. Yaptıklarına karşı çıkmak ve kendi görüşlerimizi savunmak için bir yol hep vardır. Parçalanmadan uyanık kalmalıyız.

En sevdiğin 2007 albümleri hangileri?
Neurosis " Given to the Rising
Unsane "Visqueen"
The Klaxons “Myths of the Near Future”
Liars “Drum’s Not Dead”

Pelican “City of Echoes
Battles “Atlas”

Sırada çok alakasız bir soru var. Fanzinimizin adı bir zamanlar Galatasaray’da oynayan Hollanda’lı bir oyuncudan geliyor ve burda bi kaç futbol manyağıyız. Sen de ilgili misindir futbolla? Öyleysen hangi takımı tutuyorsun ? PSG? Bu sene Lyon durdurulabilecek mi sence ?
Ben de futbolu severim. Tuttuğum bir takım yok ama ligi takip etmek çok zevkli. Maalesef ki ligimiz biraz gerilemeye başladı. Yine de bu sene bir kaç sürpriz olmadı değil. İlk sırada Lyon’dan başka takım görmek neredeyse imkansız ama.

Sürüp giden « emo / gerçek emo, screamo / gerçek screamo » tartışması hakkında ne düşünüyorsun ? Hardcore geçmişine sahip bir çok grup popüler olup majör şirketlerle anlaştı. Böyle grupların insanları hc punk piyasasına yönlendirebileceğini düşünüyor musun yoksa popülariteye ihtiyaç duymayan daha samimi gruplara sahip olmak daha mı iyi ?
Bizim için önemli olan majör şirkette olup olmamak değil. Esas mühim olan
samimiyet. Bir şov sırasında emo ve screamo grupları gerçek görünüyor vemüziklerini gerçekten yaşıyorlarsa sonuna kadar onları izleriz ama çoğu grup sahte. Ve dürüst olmak gerekirse bir « moda şovuna » dönen konserlerde çalmak istemeyiz. Gruplar müziklerini bir kitleye çalmak için yaparlar ve kalabalık ne kadar fazlaya o kadar ilgi çekicidir. Ama bunun yanında başa değerler de var. Seyahat etmek, insanlarla tanışmak ve paylaşmak, açık fikirli olmak gibi. Bu değerler paradan ya da popülariteden daha önemli.

L’Homme Puma şovları nasıl geçiyor ? Sahnede icra etmesi zor bir müzik yapıyorsunuz. Tarzın bazı diğer grupları gibi sahnede görsel öğeler kullanıyor musunuz ?
Maalesef hayır. Uzun vadede görsel kısımlar eklemeyi planlıyoruz. Ama bunun için çok fazla zaman ve para gerekiyor ki bunlar da bizde yok. Şimdilik sadece içten bir şekilde şarkılarımızı çalıyoruz sahnede. İleride insanların ilgilerini çekebilirsek sanırım görsel bir yaklaşımda bulunabiliriz. Dediğin gibi Neurosis, Isis veya Red Sparowes çok kaliteli ve büyük görsel şovlar yapıyorlar.

Grup üyelerinden birinin Polonya kökenli olduğunu öğrendim ve yakında Polonya konseri vereceksiniz. Daha önce doğu Avrupa’ya uğradınız mı? Bu arada Theme Eleven isminde Çek bir grup var ve L’Homme Puma’ya en çok benzeyen grup olduğunu düşünüyorum. Hiç dinledin mi onları?
Daha önce Polonya’da 2006 ve 2007 Nisan’ında çalmıştık. Ayrıca İsviçre, Belçika ve Almanya’da da çaldık. Thema Eleven’ı biliyoruz ve bazı açılardan birbirimize benzediğimiz doğru.Onlarla aynı sahnede çalmak ya da bir kaç içki içmek güzel olurdu.

Benden bu kadar babuş. Grupla size iyi şanslar. Son sözlerini şapıver.
Bu röportaj ve ilgin için çok teşekkürler.Türkiye’den ilkti bu. Umarız bir Türk takımı 2008’de şampiyonlar liginde oynar.

www.myspace.com/hommepuma

www.comisnotwords.com/en/bands/lhommepuma-en.html


// Ahmet.



9 Mayıs 2008 Cuma

Ölüm İlanı #4.

HOT CROSS (2000 - 2007)

Geçen senenin bahar aylarında hayatımın gruplarından birinin son albümünün kritiğini yapmıştım ve grubun o ana dek en iyi albümü olduğunu söyleyip yüksek bir not vermiştim. Birkaç ay sonra o grup dağıldı ve “bu kadar iyi bir albümden sonra niye ulan?” diye karalar bağladım. 2007’nin bahar aylarındaysa yeni Hot Cross albümünün yorumunu yazdım, yine bol bol övdüm, o sayının en yüksek notunu verdim. Ve birkaç ay sonra Hot Cross da dağıldı. Nasıl lanetli bir yorum gücüm var bilemiyorum ama (iki grubun da Equal Vision firmasıyla ilk albümlerini yayınlar yayınlamaz dağılmaları da ayrı konu) Hot Cross da “aramızdan zamansız ayrıldı” klişesine gayet uygun bir şekilde nokta koydu.

7 yıllık kariyerlerinde iki uzunçalar, 2 EP, 2 split yayınladılar. Son albüm dışında bütün ürünleri davulcu Greg’in şirketi Level Plane bastı. Hot Cross’un bence en önemli yönü bir çok janra yeni bir soluk getirmesiydi. Müziği neredeyse bir matematik haline getiren kasıntı mathcore gruplarına hem duygu dolu hem de teknik müziğin nasıl çalınabileceğini gösterdiler, çıkan 5 gruptan 4ünün birbirinin kopyası olmaya başladığı screamo piyasasına farklı bir yön gösterdiler ve bütün bunları yaparken kısaca “hardcore” denip geçilecek kadar köklerine bağlı bir sound yarattılar. Son albümle beraber biraz daha cilalı bir yola sapmış olsalar da kusursuz bir diskografiye sahipler bence. Dağıldıklarını ilk duyduğumda çok üzülmüştüm ama Hot Cross’un Saetia, Neil Perry, Off Minor (ve hatta Interpol haha) gibi gruplarının mühim üyelerinden oluştuğu düşünülürse bu adamlar bundan sonra da boş durmayıp yeni projelerle karşımıza çıkacaklardır. Kendilerine tanrıdan rahmet diliyor Risk Revival’ın içine doğru düzgün bir kitapçık koymak yerine dandik bir kağıt parçasıyla güzelim artworkü heba eden Equal Vision’ı kınıyorum, ayıp diye bişi var arkadaşım. // Ahmet.